Bir toplumda yaşamak, aynı havayı solumakla başlar ama orada bitmez. Gerçek anlamda “birlikte yaşamak” dediğimiz şey, başka hayatlara temas edebilmeyi gerektirir. İşte bu temasın adı da, özünde, cemiyetçiliktir. Son yıllarda, “birey” kutsandı; “ben” öne çıktı, “biz” ise arka plana itildi. Oysa cemiyetçilik, bireyin değil, insanın olgunluk halidir.
Cemiyetçilik; derneklere üye olmak, vakıflarda çay servisi yapmak ya da bir sivil toplum kuruluşunun broşürünü dağıtmakla sınırlı değildir. Cemiyetçilik, başkasının derdiyle hemhal olma iradesidir. Mahallendeki yaşlı bir kadının fırına ulaşamaması, bir çocuğun okul yolunda ayakkabısız yürümesi, bir gencin kahve köşesinde sönmesi seni ilgilendiriyorsa; işte sen cemiyetçisin demektir.
Bu kavram, geçmişte Anadolu’nun mayasında vardı. Ahi teşkilatlarında, vakıf kültüründe, mahalle imamının, esnafın, muhtarın sorumluluk anlayışında… Kimse kendini yalnız hissetmezdi çünkü herkes bir diğerinin gözetmeniydi. Bugünse yüksek duvarlar ardında yalnızlıklarımızı konforla paketliyoruz. Gönüller arasına sınırlar çizdik, kalplerimize şifre koyduk. Halbuki eskiden bir komşunun kapısını çalmak için gerekçeye ihtiyaç yoktu; selam yeterdi.
Modern hayatın sürüklediği yalnızlık bizi yordu. Ruhlarımız susadı, çünkü sadece kendimiz için yaşamanın ne kadar eksik bir hayat sunduğunu geç de olsa fark ettik. Belki de bu yüzden gönüllülük tekrar yükselen bir değer olmaya başladı. “Ben ne yapabilirim?” diyen insanlar, tekrar hayatı anlamlandırmanın peşine düştüler. İşte bu dönüş, modern insanın en değerli arayışlarından biri olabilir.
Cemiyetçilik; başkasına yardım etmek değil, birlikte var olmaktır. Kalabalıkların ortasında yalnız hissetmeyelim diye değil, gerçekten bir arada olabilelim diye gerekir. Çünkü dünya, sadece senin etrafında dönmüyor. Gördüğün her insan, kendi evreninde bir feryat, bir umut, bir hikâye taşıyor. O hikâyeye kulak vermek, o umudu paylaşmak, işte gerçek cemiyetçilik orada başlıyor.
Cemiyetçi insan, bir köprü gibidir. Kıyıdan kıyıya sadece insan taşır; sevgiyi, umudu, sorumluluğu da birlikte taşır. Ve bu insan, belki de en çok kendini iyileştirir başkasına iyi oldukça.