Türkiye: Enerji Mücadelesinin Perde Arkası

Türkiye’nin her yıl enerjiye ödediği tutar 80 milyar doların üzerinde. Bu, milli gelirimizin %8’i gibi ciddi bir oran demek. Enerji bağımlılığı ülke ekonomisini zorladığı gibi, stratejik adımlar atmamızı da engelliyor.

Türkiye’nin her yıl enerjiye ödediği tutar 80 milyar doların üzerinde. Bu, milli gelirimizin %8’i gibi ciddi bir oran demek. Enerji bağımlılığı ülke ekonomisini zorladığı gibi, stratejik adımlar atmamızı da engelliyor.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin de dahil olduğu enerji aramaları var ama bu konuda İsrail, ABD, Mısır ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi çok daha önce sahaya indi. Bölgede yapılan tahminlere göre 4.5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi söz konusu. Ayrıca Nil Deltası’nda da 6.5 trilyon metreküplük ek bir kaynak olduğu düşünülüyor. Bu rezerv, Almanya ve Fransa’nın 150 yıl, Türkiye’nin ise tam 400 yıl boyunca enerji ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede.

Ancak, bu enerji kaynaklarını en düşük maliyetle Avrupa’ya ulaştırmanın en mantıklı yolu Türkiye olmasına rağmen, ABD ve İngiltere farklı bir rota üzerinde duruyor. Onlar bu gazın İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden taşınmasını planlıyor. Bu planın adı EastMed Projesi.

2019’da yapılan Argonaftis Tatbikatı ise bu stratejinin bir parçasıydı. ABD, İngiltere, İsrail, Fransa, Almanya, Yunanistan ve Güney Kıbrıs bu tatbikatta birleşti ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de devre dışı bırakmak için adımlar attı. Daha sonra, 2021’de Fransa ve Güney Kıbrıs’ın TALOS adı altında yeni bir tatbikat yaptığını gördük. Talos, Yunan mitolojisinde Girit’i koruyan devdir. Türkiye de buna Deniz Kurdu Tatbikatı ile yanıt verdi. Ancak bu ittifak, Türkiye’nin Libya ile yaptığı deniz yetki alanı anlaşmasını tanımadığı gibi, Mısır’ı da kendi safına çekti.

Şu an Türkiye’nin karşısında büyük bir ittifak var: ABD, İngiltere, İsrail, Fransa, Almanya, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır. Türkiye, Mısır’a Libya ile yaptığına benzer bir anlaşma önerdi fakat ABD ve İsrail’in baskıları nedeniyle Mısır buna yanaşmadı.

Bir de yıllardır Güney Kıbrıs’a yapılan askeri yığınak meselesi var. ABD’nin uçak gemisi ve nükleer denizaltıları üç haftadır orada konuşlanmış durumda. ABD ve İsrail, Güney Kıbrıs’ı bölgesel bir enerji merkezi haline getirmeyi hedefliyor.

Zaten İsrail, Güney Kıbrıs’la resmi anlaşmalar imzaladı ve Demir Kubbe hava savunma sistemi için de bir işbirliği yapıldı. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, bu işbirliğinin nişanesi olarak Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanına Devlet Onur Nişanı takdim etti.

Türkiye ise tüm bu gelişmelere kayıtsız değil. Kuzey Kıbrıs’ta 45 bin kişilik bir askeri güç bulunduruyor. Bu güç içinde özel kuvvet birlikleri, komando alayları ve deniz piyadeleri yer alıyor. Ayrıca 150’den fazla tank, kısa menzilli hava savunma sistemleri, uçaksavarlar ve SİHA’lar da hazır durumda. Gazimağusa’da hızla inşa edilen bir deniz üssü de var.

Tüm bu gelişmelerin arka planında yatan asıl mesele ise IMEC Projesi. G20 Zirvesi’nde tanıtılan bu proje, Hindistan’dan Orta Doğu ve Avrupa’ya uzanan bir ekonomik koridoru hedefliyor. Fakat dikkat çekici olan, bu projede Türkiye’nin yer almaması. Bu koridor, ABD, İngiltere ve İsrail işbirliğiyle Avrupa’ya bağlanacak.

Bölgedeki tüm bu hareketlilik, aslında Türkiye’yi hedef alan geniş bir stratejinin parçası. Bugün Gazze’de yaşananlar, yarın Lübnan, Yemen ve Suriye’de yaşanacak olanların habercisi olabilir. Tüm bu ülkelerin bir bir nasıl sömürgeleştirildiğine yakında şahit olabiliriz.

Türkiye, bu tehditler karşısında savunma yatırımlarını hızlandırmalı ve gerekirse başka alanlardan fedakârlık yaparak bu yatırımları daha da artırmalıdır.

Artık son viraja girdik. Önümüzdeki 10 yıl içinde ya büyük bir güç olacağız, ya olacağız. Başka bir seçenek yok!

İlgili yazılar:


Nizamettin Gümüş sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.